7 Temmuz 2008 Pazartesi

PARS NARKOTERÖR - 2

Fragmanla ilgili ön yargılarımdan sonra yeni bir yazı daha yazma ve PARS NARKOTERÖR dosyasını kapamak istiyorum...

Fragmanda yazdıklarımı hala daha destekler mahiyetteyim. Eleştirimi iki kola böleceğim:

-HİKAYE
-DİYALOG

HİKAYE

Dizinin hikayesi gerçekten güzel. Her ne kadar içinde bir takım klişeler barındırsa da orjinal tarafları da var. Ancak kanaatim odur ki bu orjinalliği sağlayan dizinin danışmanlarıdır. Yoksa Aybars Bora'^dan böyle bir orjinallik beklemek hata olur.

İlk bölüm gerçekten sıkıcı bir ilk bölümdü. Oysa, bir dizinin en önemli bölümleri ilk ve son bölümleridir. Eğer ilk bölümde ne kadar çok izleyici çekersen fenomen olma şansın o kadar artar. Ancak sen ilk bölümü, sahnedekilerin ne dedikleri anlaşılmayan bir yığın diyalogla doldurursan insanlar ikinci bölümde de bunu olacağından korkup diziyi izlemezler. Nitekim izlemediler de
Birinci bölümün reytingleri 4.sırada yer bulurken, 2.bölümün reytingleri 9.sırada yer buldu kendine. Bu da demektir ki 3.bölüm biraz daha düşecek.

-İlk iki bölümde gözüme çarpan hatalardan en barizi, kötü olan tarafların yani MEHDİ ve VAHİT'in inanılmaz derecede rahat ve şaklaban olmalarıdır. Bu adamların, bu kadar büyük iş yapan adamların belli bir ağırlığı olur, bir karizması olur. Ama adamlar koltuğa uzanıp mandalina yiyerek sevkiyat yönetiyorlar. Keşke her şey o kadar basit olsa... Akılları sıra planları bozulmuş numarasını bize yutturmak için rahat davrandırıyorlar. Hele o en büyük olan SEYYİD ağaya "Nasılsın" diye sorduklarında SEYYİD "Beygir gibiyim hahahahaha" gibi aptalca bir şey söylemesinin bu kadar ciddi bir dizide yeri yok.

Nerede olursa olsun, dizi ya da film fark etmez. Üstadlar şunu bilir şunu söyler:

"Bir filmde aksiyon kaynağını oluşturan şey düşmanın planıdır. Düşman bir plan yapacak ki kahramanda ona tepki versin"

Neticde bu kurala bağlı kalınmış dizide ancak önemli bir sorun var. Yine aynı üstadlar der ki:

"Bir filmde düşman ne kadar acımasısz bir ruha ve sağlam bir felsefeye sahip olursa, aradaki çatışma o kadar güçlüdür"

Bunun Türkçesi şu demek:

Bir filmde veya dizide düşmanın kötülüğünü göstermeniz lazım. Çatır çatır adam öldürürken, psikopatlık yaparken göstermeniz lazım. Birinci bölümdeki gibi "Biz vatansız tüccarız" demekle bu iş olmaz. Göstereceksin vatansız olduğunu... Göstermek her zaman en etkli yoldur. Mizah ustası gibi konuşan kötü adamlardan kim korkar ki? Hayır esprileri de kaliteli olsa belki bir yere kadar ama... Bu Aybars Bora bence komedi de yazsa o da izlenmez...

,- İlk bölümde yaşanan Şamil'in operasyonu sırasında yapılan evlilik teklifine gerçekten çok güldüm.Vay be dedim kendi kendime demek ki bu kadar şebek polislerimiz de varmış. Bence o dizideki narkotik şubenin yanına bir de mizah ünitesi açmaları lazım. Anca karşılar bizimkileri...

- İkinci bölümde vardı: Şamil ve abisi sanki havadan sudan konuşur gibi kadınların yanında operasyondan filan bahsediyorlar. Kadınların da hiç umrunda olmuyor, kız isteme derdine düşmüşler. BU kadar garip bir şey olabilir mi? Siz asker olsanız karınızın yanında operasyondan filan bahseder misiniz? Onun endişelenmesini ister msiniz? Hem de kız isteme gibi hayırlı bir iş öncesi... Ya da siz sevgilinizi kız isteme gününde operasyona gönderir misiniz? (Bir de o ZÜLÜF denen kız sürekli sırıtıyor.)

- Bunun dışında hikayesinde pek bir kusur yok. (Daha ne olsun)

- Bence en büyük kusur çatışma sahnelerinde. Sektörün buna acilen bir çözüm bulmasını istiyorum. Önüne alev efekti eklendiğini 5 yaşındaki çocuğun bile anladığı, titremeyen, geri tepmeyen keleş görmekten, beceriksiz figüran görmekten bıktık. Artık otomatik kuru sıkı fabrikası filan mı bulacaklar ne yapıcaklarsa yapsınlar.

DİYALOG

- Dizinin en büyük kusuru. En kötü amerikan filmine, hatta en kötü avrupa filmine bile baksanız bu kadar dandik diyalog göremezsiniz. Üstatlar şöyle der:

" Eğer söylemek istediklerinin hepsini bir replikte söylüyorsan yazdığın diyalog kötü diyalogtur."

Ama bizim dizideki diyaloglar karşılıklı tanım cümleleri gibi. Oysa diyaloglar ima yoluyla izleyiciye verilmeli. İzleyici karakterin her aklından geçeni duyarsa hikayenin büyüsü kalmaz.Karakter zihnindekini yavaş yavaş anlatmalı, hatta anlatmamalı hissettirmeli... İzleyicini kafasını yoracaksın, düşünmesini sağlayacaksın, ima edeceksin; izleyici onu anlayacak. Yoksa tahtada ders anlatan öğretmen gibi konuşursan biz de dizi izliyor değil ders dinliyor gibi hissederiz kendimizi...Bu da senaristlerin izleyici aptal yerine koymasından başka bir şey değildir. "Ha sen şimdi bunu anlamazsın, sen salaksın, ben bir de bunu sana anlatayım, belki anlarsın" demenin ingilizcesidir. Yani eminim ki şu sitedeki çoğu senarist adayı bile AYBARS BORA'dan daha iyi diyalog yazabilir. Buna inanıyorum.

- Diyalog yazmanın bir kuralı daha vardır: SÖYLEME GÖSTER.

Bunu şu anda bütün dünya sineması kabul etmiş durumda ama hala biz kabul edemedik. Çok acı verici bir şey. En büyük hatamız budur bizim. Eğer ekranda bir şeyi gösteriyorsan bunu söyleme. Yeşilçam'ın vazgeçemediği bir şeydir bunlar:

-Ne o ağlıyor musun yoksa?

E ağlıyor işte kör müsün? Biz de görüyoruz ağladığını. Neden söylüyorsun ki? Biz aptal mıyız?

Karısıyla kavga ettiği için meyhaneye gidip içen bir adam düşünelim ve bunu kaliteli ve kalitesiz senaristin nasıl diyaloğa dönüştürdüğünü görelim.

Kalitesiz senarist:

İçen adamın yanına biri yaklaşır.

- Hayırdır Ahmet neden buraya gelmiş rakı içiyorsun? Bir sıkıntın mı var?
- Var. Karımla kavga ettim. Bizim çocuk futbolcu olmak istiyor ama karım olmasın diyor. O yüzden tartıştık.

Yukarıdaki diyalog kalitesiz bir senaristin diyaloğudur.

Bir de kalitelisine bakalım...

Kaliteli Senarit:

İçen adamın yanına biri yaklaşır.

-Hayırdır.
-Karım...
-Noldu?

Adam elindeki kadehi gösterir...

-İşte bu oldu.

Bakın en kısa yoldan adamın sıkıntılı olduğunu anlatmış olduk.

Bu yöntem sizi yapmacıklıktan kurtaracaktır. Ama bizim dizimizde o kadar çok hatalı diyalog var ki.Hepsini buraya yazamam. Araştırın, bu kurala uymayan yüzlerce diyalog görürsünüz dizinin içinde.

Bir de dizinin güzel yönlerine bakalım.

Benim dizide en çok sevdiğim olay, Süreyya rolündeki kadının oyunculuk başarısıdır. Hem fiziğiyle, hem karizmasıyla, karaktere "cuk" oturmuş biridir. Yine Müge Ulusoy'un performansına da dieyecek yok.

Diğer bir güzellik ise çekimler. Tevfik Şenol yine görüntü yönetmenliğini konuşturuyor ve çok yaratıcı açılar,kamera hareketli sunarak bize görsel şölen yaratıyor. Helal olsun ona.

Artık yeter.

Ben bu kadar ciddi konuların böyle aptal senaristler tarafından heba edilmesine karşıyım. Aha bu da son sözümdür. Pars narkoterör dosyası burada kapanmıştır. Daha fazla diyecek bir şey yok.

Aman siz böyle hatalara düşmeyin olur mu?

KAYNAK: Sanarist_Ultimate

Hiç yorum yok: