11 Temmuz 2007 Çarşamba

BİR "FIRTINA" TUTTU BİZİ !

Edebiyat tarihinde hikayeler genelde iki türe ayrılırlar:

1-Moupassant Tarzı
2-Çehov Tarzı

Bunlardan birincisi (Moupassant) durum hikayesidir. Yani olay değeri taşımayan, giriş, gelişme, sonuç bölümleri olmayan, yazarın o an için gözlemlerini ve duygularını yansıtan hikaye türüdür. Bizim bu tarzdaki en önemli temsilcimiz "Sait Faik Abasıyanık"'tır. Türk edebiyatının hikayecileri arasında yer alan Sait Faik'in hikayeleri bu esasa dayanır. Olay hemen hemen hiç yok gibidir onun hikayelerinde gördüğü şeyler üzerine yazmıştır sadece.Örneği; fırına doğru giderken ekmek mi yoksa francala mı alayım diye düşünmesini hikaye şekline getirmiştir.

İkinci tarz hikayeler (Çehov) ise olay örgüsü unsuruna dayanır. Hikayenin bir girişi, gelişmesi ve bir sonucu vardır. Olay başlar ve biter. Her şey belli adımlar üzerine kurulmuştur. (Film değeri taşıyan çoğu hikaye bu tarzda yazılmıştır) Bu tarzın bizdeki temsilcisi ise "Ömer Seyfettin"'dir. Onun hikayelerine baktığımızda bunu görmek zor değildir. Her hikayesinin başı ve sonu bellidir. Hatta kimi zaman çok şaşırtıcı sonlara yer vererek okurları etkisi altına alan hikayeleri de mevcuttur. Örneğin; DİYET isimli hikayesini ilk okuduğumda çok etkilenmiştim. Aynı şekilde Pembe İncili Kaftan'da da hafif bir şaşkınlık söz konusuydu.

Bu şekil kısa bir girişten sonra asıl demek istediklerime geçebilirim.

*** ***

Geçen akşam başrolde Nicolas Cage'nin oynadığı "The Weather Man" filmini izledim. Türkçe'ye "Fırtınalı Hayatlar" ismiyle çevrilmiş. (Ben bu filmlerin isimlerini kimin Türkçe'ye çevirdiğini merak ediyorum. The Weather Man, Havacı Adam demek değil mi yav) Bir hava durumu sunucusunun hayat hikayesini anlatıyor film. Ama yine dramatik bir fırsat kaçmış oluyor böylelikle. Genellikle (istisnalar hariç) hayat hikayesi filmleri pek başarılı değillerdir. Çünkü hangimizin hayatı "Üç Perde" kuralına uyuyor ki? Kim "Aman dur şu yaşımda şöyle yapayım da dönüm noktası 3 gerçekleşsin." diye düşünür? Bu kanıtlanmış bir şey. İzleyiciler 3 perdeli filmlerden daha çok zevk alıyorlar. Hayat hikayesi filmleri de buna pek uymadığından pek şansları olmuyor gişede. (Kanlı Sokaklar filmi de hayat hikayesiydi ve ben hiç bir şey anlamadım. Zencilerin hepsi birbirine benziyor be.)

Yukarıda hikaye ile ilgili anlattıklarım bu filme yapışıyor. Evet. Bu film "Moupassant" tarzı bir film. Hikaye oldukça durağan ilerliyor. Filmi izlerken kimi zaman konunun ne kadar gereksiz olduğunu hissedebiliyorsunuz. İnsanda bu duygunun oluşmasının tek sebebi filmde kaliteli bir düşmanın, dolayısıyla çatışmanın olmamasıdır. Kaliteli düşmanı ve çatışması bol olan bir filmi izlerken böyle enteresan şeyleri düşünmek için vaktiniz kalmıyor aslında. Çünkü hikaye sizi alıp götürmüştür bir kere. Düşündüğünüz tek şey, kahramanın galip gelmesidir. Ama "The Weather Man" filminde bu unsurlar olmadığı için pek ilgi çekmiyor. Sadece Nicolas Cage'in oyunculuğunu izlemek için izlerseniz canınız sıkılmaz.

Film, Nicolas Cage'nin diş fırçalamasıyla başlıyor. Özdeşleşme kuramı terk-i diyar eylemiş. Bence bunun için en iyi açılış Nicolas Cage'nin hava durumu sunarken filmin başlamasıydı. Ardında ki sahnelerde onun haber merkezindeki durumunu,arkadaşlarını görererek David Stirpz(Nicolas Cage) hakkında daha çok bilgiye sahip olmak izleyiciyi filme daha çabuk çekebilirdi. Sonu ise gayet klişe. Kaybeden bir adam artık kazanmıştır. E banane ki bundan!
(Filmin bunu dedirtmesinin sebebi kahramanı tehlike altında göstermeden filmi bitirmektir.)

Mutsuz biten ya da hayal kırıklığı ile biten filmler izleyici üzerinde her zaman kalıcı etkiler bırakır. Bu teori bu filme uygulansaymış çok da kötü olmazmış herhalde.

Siz siz olun hayat hikayelerine pek güvenmeyin. Çevrenizde "Ulan benim hayatım film gibi bee!" diyen geveze amacalara sadece gülüp geçin.

Bir araba markasının sloganı vardı ki çok hoşuma gitmişti:

Biz daha iyisini yapana kadar en iyisi bu.

3 Perde'den daha iyi bir kalıp icat edilene kadar en iyisi bu.

Kolay gelsin...

Kaynak: Hikaye ile ilgili bilgileri yazarken Nihat Sami Banarlı'nın "Resimli türk Edebiyatı Tarihi" isimli kitabından yararlandım.

1 yorum:

valentin10 dedi ki...

it's a really nice blog, so great, congratulations !!!