17 Temmuz 2007 Salı

PRİSON BREAK

Şu an ikinci sezonunun bitiren ve üçüncü sezonun hazırlanan bir dizidir Prison Break. Ama dizide tuhaf bir durum var: Bağımlılık...

Eğer işiniz yoksa sizi minimum 6, maksimum 10 bölüm izlemeden başından kaldırmıyor. Peki neden bu kadar başarılı bu dizi?

Aşağıda dizi ile ilgili bazı notlarım var. Biraz dağınık olabilir ama işe yarar bilgiler var.

- Evvela dizinin ismi bile insanı etkiliyor: Hapisten Kaçış
Hapisten Kaçış dendiğinde çoğumuzun aklına gelen sahneler, gizli geçitlerden ya da kazdıkları tünelden her an yakalanacakmış hissi ile kaçmaya çalışan mahkumlar. Bu da dolayısıyla aksiyon, gerilim ve heyecanı beraberinde getiriyor. Dizi daha izlemeye başlamadan bile insanı kendine çekmeyei başarıyor.

- Dizinin belkide en çok öne çıkan unsuru kuşkusuz HİKAYE. Dizinin hikayesi inanılması güç bir şekilde ilerliyor. Masum olduğu halde idama mahkum edilen abisini hapisten kaçırmak için hapse giren bir kardeş... "Dışarı çıkmak için içeride olmak lazım" felsefi bir bakıma. Üstelik bu kardeş, yapı mühendisi. Aylarca çalıştığı kaçış planını vücuduna dövme olarak işlettiriyor. Şaşırmamak elde değil.

- Dizi, senaryo kuramına çok sadık kalmış ve çok da iyi etmiş. Senaryo kuramcılarının dediği "Sahneye geç gir, erken çık." kuralını uygulamadığı sahne hemen hemen yok gibi. Çatışmasız sahne yok gibi. Her sahnenin süresi yeterli. 3 dakikadan uzun sahne yok denecek kadar az. Bu da ister istemez hikayeden koparmıyor bizi.

- Dizi, ilk bölümüyle hikayenin ortasına bizi yaka paça atıyor. Kendinizi bir anda FOX RİVER'da buluyorsunuz. Ben ilk başlarda demiştim: "Neden bu adamlarla ilgili bilgi yok? Scofield bu planı nasıl yapmış?" Ama sonradan bir bölümü buna ayırarak kafalardaki bütün soru işaretlerini sildiler. Her şey birbir gösterildi. Aslında çok sıkı bir yöntem. Dizinin ilk bölümüyle hikayenin ortasına atlamak gerekiyor. Bizden biri olsa diziye Lincoln'un hapse girişyle başlar ve daha 6-7. bölümde çuvallardı.

- Dizide, insanı şaşırtan çok fazla şey var. Kaçıştaki ustalık, aksilikler (ne çekti o Michael bir bilseniz) karakterlerin şaşırtan hamleleri vs. vs. Her bölümde çok önemli dediğimiz bir olay mutlaka oluyor. Yavaş geçen bir bölüm yok. (KV Pusu'nun 7.bölümünü hatırlayın. Polat 1 saat boyunca ofisinde düşündü)

- Dizide, karakterler derinlemesine işlenilmiş. Her karakterin çok emek verilerek yazıldığı belli olan orjinal bir analizi, biyografisi var. Bu da gerçeklik unsurunu çok fazla hissettiriyor bize.

- Dizide, diyaloglar çok yerinde ve sınırında. Ne çok günlük, ne çok edebi. Tam ortasını bulmuşlar. Uzun ve anlaşılması kolay cümlelerle hikaye anlatmak eğlenceli olsa gerek.

- Dizide, çatışma kuramı da her şeyiyle ortada. Düşmanların çok kaliteli ve sağlam olması, bizi kahraman içi endişelenmeye itiyor. Kahraman için endişelendikten sonra düşmandan nefret ediyoruz ama düşman sürekli saldırıyor. Dolayısıyla kendimizi kahramanla düşman arasındaki savaşa tanıklık ederken buluyoruz.

Gerçekten çok kaliteli düşmanlar var.

-Gözünü hırs bürümüş rüşvetçi ve her türlü pisliği yapabilecek olan Gardiyan Bellick.
-Scofield'den daha çakal olan ve Scofield'in planını adım adım çözen enteresan bir FBI ajanı: Ajan Mahone.
-Başkan ve onun adamı Kellerman.

Hala daha izlemekte olduğum için şimdilik bu kadarını biliyorum.

Bu kadar kaliteli düşmanın olduğu diziyi babam bile izler. (Ki izliyor zaten. Yakın gözlüğünü takıp, her alt yazıyı okumak için "Stop" tuşuna basıyor.)

- Dizi için çok çalışıldığı belli ediyor. Scofield'ın plan yapmak için nasıl çalıştığını gördüyseniz durumu anlarsınız. Adam kocaman duvarı pano olarak kullanıyor. İşte dizinin senaristleri de o şekilde çalışmıştır büyük ihtimal. Ama fazlasıyla hakettiklerini söyleyebilirim. Başka türlü böyle bir olay örgüsünün kurulması çok zor.

Bizde neden böyle diziler yapılmıyor?

sorusunu ileride işleyeceğim.

Kolay gelsin...

Hiç yorum yok: