7 Temmuz 2008 Pazartesi

GENÇ SENARİSTLR ARAN(M)IYOR !

Genç senaristler aran(m)ıyor!

Gençler, senarist olma sevdasıyla İstanbul'a gelip senaryo atölyelerine katılsa da usta isimlerden olmanın yolu tanıdık yönetmen, yapımcı bulmaktan geçiyor. Ömer Lütfi Mete de “İsmail Güneş olmasaydı, ben olmazdım” diyor.

Televizyonda her biri milyonlarca liralık yapım olan yüzlerce dizi ekrana geliyor ama sadece birkaç tanesi ekranda kalmayı başarıyor. İlginç olan, tutulan dizilerin bir çoğunun hemen hemen aynı senaristlerin elinden çıkması. Çünkü bir yapımın izlenmesinde en önemli etken senaryo. İyi bir senaryodan kötü bir iş çıkma ihtimali olmadığını bilen yapımcılar, bu yüzden dizileri hep marka senaristlere emanet ediyor. 'Peki hiç mi yeni yetenek yetişmiyor' diye sorup, bu konuyu biraz araştırdığımızda karşımıza çıkan tablo ise daha da ilginç. Adeta tekelleşme oluşturulan sektörde çömez bir senaristin bir yapımcıya yazdığı senaryoyu kabul ettirmesi, deveye hendek atlatmaktan zor görünüyor.

Senarist adayı çok ama…

Gaye Boralıoğlu, Mahinur Ergun, Nuran Devres, Ece Yörenç ve Melek Gençoğlu… Senaryo yazabilen gençlerin önündeki en büyük engel, işte bu marka olmuş isimler. Bu isimlerin haricinde birçok insan, binlerce senaryo önerisi ile yapımcıların kapısını çalıyor. Bunların bazıları senaryo kurslarında eğitim almış kişiler, bazıları ise hayal güçlerine güvenerek ortaya yeni hikayeler çıkaranlar. Kuvvetli bir hikaye ve güçlü senaryo ile yapım şirketlerinin kapısını çalan gençler, kapı değil duvarla karşılaşıyor. Çünkü yapımcılar genellikle "sipariş" usülü çalışıyor. Sektörün içindeki isimler de tekelleşmeden muzdarip. Plato Film'in Müdürü ve senaryo dersleri de veren Serkan Turhan, senaryo alanında isim yapmış insanlar yüzünden çoğu gencin de önünün kapandığını savunuyor. Turhan "Çok iyi tanınmamışsanız bu piyasada yer almanız olanaksız" diyor.

Yapımcılar iyi müneccim değil

Yapımcıların da işi riske atmayarak isim yapmış senaristlere sipariş senaryo yazdırdıklarını ifade eden Turhan, bunun sebebini 'yapımcıların kendilerine gelen kalitesiz işlerden bıkması' ılarak gösteriyor. Turhan ayrıca "Yapımcılar dizilerin tutup tutmayacağı konusunda kendilerini müneccim zannetseler de öyle değiller eğer olsalardı bu kadar birbirlerine benzeyen diziler yapmazlardı" görüşünde. Çalıntı olayların sıkça gündeme gelişini de değerlendiren Turhan bu konuda şöyle düşünüyor: “Haklı olan taraf bu piyasada çok fazla tanınmadığı için hakkını çok da fazla arayamıyor. Türkiye'de telif eserleri kanunları var fakat yasal prosedüre girdiğinizde karşınızda güçlü bir kurum varsa sizin davayı kazanma gibi bir şansınız yok” şeklinde konuşuyor. Plato Film'de kurulan senaryo atölyesinde dersler veren Serkan Turhan senarist olmak isteyen gençlerin kitap dahi okumadıklarını anlatıyor. Plato Film'e senelerce senaryo yollandığını anlatan Turhan “Bana gelen senaryoların hepsi deli saçması işlerdi. Herkes günlük dil kullanıldığı için bu işi yapabileceğini düşünüyor” diyor.

Yeni senarist çıktı da biz mi görmedik?

Senaryo yazarlarını bir arada toplamayı amaçlayan Senaryo Yazarları Derneği'nden Ahmet Haluk Ünal ise herkesin senaryo yazarı olamayacağını düşünüyor. Bu amaçla kursa giden ve kendisinin keşfedilmediğini düşünen gençlere yaratıcılığı öğretemeyeceklerini belirten Ünal, gelenlere sadece mimari yapıyı kurmaya dair bilgiler verdiklerini belirtiyor.

İsmail Güneş olmasa Ömer Lütfi Mete olmazdı

Bir dönem ilgiyle izlenen Deli Yürek dizisinin senaristi, Kurtlar Vadisi'nin senaristleri Raci Şaşmaz ile Bahadır Özdener'in hocası ve piyasanın aranan isimlerinden Ömer Lütfi Mete de benzer görüşlere sahip: "Aranan senarist olabilmeniz için kısmet yetiyor. Yetenekten önce kısmet, yetenekten önce talih, yetenekten önce iltimas. Kısacası ahbap-çavuş ilişkisi ile dönüyor düzen. Ben de böyle senarist oldum. İsmail Güneş ahbabım olmasaydı kimin aklına gelirdi Ömer Lütfi Mete'ye senaryo ısmarlamak. Oysa ben onüç yaşından beri roman yazmaya çalışan biriydim. İlk senaryo denemem 37 yaşında gerçekleşti. O günden bugüne piyasanın değiştiğini de sanmıyorum.”

Gençleri küstürüyorlar

Kimse yetenekli gençleri arayıp da senaryo takımlarına katarak ustalaştırmak gibi bir arayış içinde olmadığını da diye getiren Mete, “Nice yetenekli gençler bir fırsat kapısı bulamadan küsüp gidiyor, umudu kesiyor.” diyor. Mete, gençlerin yetenekleri ve birikiminin de önemli olduğunu şu sözlerle vurguluyor: “Senaristlik yaptığım dönemde öyle gençler tanıdım ki, boynuzun kulağı geçtiği gibi beni çoktan geçtiler. Raci Şaşmaz, Bahadır Özdener bu isimlere örnektir. Başka gençler de var, kendilerine ustalık yaptığım. Onlar da beni geçeceklerdir.”

Ömer Lütfi Mete, gençlere bu fırsatı veren ve yeni yetenek çıkmasını sağlayan ustalardan. Mete, “Belki bunda benim senaryo vadisiyle ilgili pek hırsımın olmaması da etkendir” sözleriyle tek başına 5-10 dizi senaryosu yazanlara da gönderme yapıyor. Mete yeni senaristler çıkmamasının sebebini iyi senaryo üretilmemesine de bağlıyor. “Çok nadiren iyi senaryo yazıldığını düşünüyorum. Sinema ve televizyon ürünlerinde çok parlak diyebileceğim çalışma çok az” diyen Mete, şunları söylüyor: “Tekelleşmenin olduğu yerde yeni ürünlerin ortaya çıkma şansları da azalıyor. İsim yapmış birkaç ünlü senarist haricinde gençlerin bu piyasada ismini duymak imkansız.”

Hayal gücüm kiralık

Yapımcıların işi riske atmadan kendi belirledikleri konularda senaryo yazdırdıkları konusuna da değinen senarist, “Senaryolar sipariş üzerine yazılır. Ben birkaç işim hariç genellikle sipariş üzerine senaryo yazdım. Bunun için de 'hayal gücümü kiraya veriyorum' şeklinde bir ifade kullanıyorum. Evet, ısmarlanır ve yazarız” diyor. Televizyonda ki dizilerin başarısız olmasını hızlı hızlı yazılmasına bağlayan Mete “Bazen iyi senaryo kötü film olarak da karşımıza çıkabilir. Televizyon dizilerinde de çok az iyi senaryoculuk görebiliyorum. Zaten iyi olması da imkânsız. Bir hafta içinde mükemmel bir 60-70 dakikalık senaryo yazılamaz. Bir kere yazılır, üç kere yazılır, ama yüz kere yazılamaz. İyi bir senaryo takımı olunabilirse belki olur ama o da zor iş” diyor.

İşin ABC'si…

Senarist olma sevdasına Ankara, İzmir gibi şehİrlerden kalkıp gelen gençlerin çoğu daha bir senaryosu dizi olmadan kendini senarist olarak görmeye başlıyor. Senaryo okullarından genelde çırakların çıkıyor. Kaliteli bir senaryosu ve öyküsü olduğunu iddia edenlerin dikkate alınacağı yerler de yok değil. Örneğin Plato Film'de Sinan Çetin'e senaryonuzu yazılı olarak verseniz asla okumuyor. Fakat siz bir fikrim var dediğinizde "Bana bunu üç beş cümlede anlat" diyor ve sizde anlatabiliyorsanız bu işe ilk adımını atmış oluyorsunuz. Senarist olmaya bu kadar hevesli gencin olduğunu gören çoğu sinema okulu da boş durmuyor ve senaryo atölyeleri kuruyor. Bu kurslarda genel anlamda senaryonun abcsi öğretiliyor. Senaryo Stüdyosu, Plato Film, Sender kurs veren okullardan birkaçı. Kursların çok geniş skalada öğrenci profili var. Öğrenciden ev kadınına kadar farklı mesleklerdeki insanlar Ankara, İzmir; Bursa gibi şehirlerden gelerek senarist olmak için eğitim alıyor.

Çalıntılar da cabası…

Senaryo piyasasında tartışılan bir diğer konu ise intihal olayı. En son Babam ve Oğlum filminin senaryosunun çalıntı olduğu iddiaları konuşuldu. Senaryolarda alıntılar sadece kişilerin senaryoları üzerinden değil daha önceden yayınlanmış diziler üzerinden de yapılıyor. Doktorlar Grey's Anatomy, Zeliha'nın Gözleri Medium, Elveda Rumeli Damdaki Kemancı dizilerinin değiştirilmiş kopyaları. Son dönemde intihal olayı ile konuşulan bir diğer dizi ise Genco. İddialara göre dizinin senaristi kendisine hikayeyi getiren gencin yazdıklarını birebir senaryolaştırıp kendi zimmetine geçirmiş. Yine ilgiyle izlenen dizilerden Pusat ile ilgili bir intihal iddiası gündeme geldi. Dizinin, 'Sahipsiz Gezegen' isimli romanla birebir örtüştüğü iddiaları öne sürüldü.

KAYNAK: YENİ ŞAFAK GAZETESİ

3 yorum:

Mert dedi ki...

Bu yazıya çok geçte olsa bir yorum veya bir ekleme Bir İstanbul masalı nı ilk seyrettiğimde aklıma direkt harrison ford un başrolünü oynadığı sabrina isimli film gelmişti!..

Adsız dedi ki...

Webmaster cok tesekkurler...

Selamlar Burcu

Adsız dedi ki...

ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM WEBMASTER!!!
BUNLAR BÜYÜK GERÇEKLERİN GÖBEĞİ SAYILIR.....( çok dikkatle okudum ve tümü ile katılıyorum)
TİYATRO SİNEMA BÖLÜMÜNÜ OKUDUM MOSKOWA'da,SANAT DÜNYASINA BAĞLIYIM.SON ZAMANLARDA İLGİMİ ÇEKEN SENARYO ZANATI BAYA BÜ İŞİN İÇİNE DİKKATİMİ SÜRDÜ.GEZE ARAŞTIRA-SİZE RASTLADIM!
-NEDEN BUNLAR YÜKSEK SESLE KONUŞULMUYOR,GERÇEKLER ISPATLANMIYOR,HAKSIZLIKLAR ENİLMİYOR??? SONUÇTA TÜRKİYE KÜLTÜRÜN GELİŞMESİ TÜM TÜRKİYE İÇİN ARTIDIR,FARKLI FARKLI DÜŞÜNCELER,RENKLİ KONULAR,ÇALIŞMALAR.BİKERE TV GENEL YAPIMI ÇOOOK ZAYIF DİĞERLERE GÖRE,BURDAN ANLAŞILIYOR:MANTIK VE EĞİTİMLE OLMUYOR BU İŞ SİZDE TÜRKİYE'DE-PARA VE GÜÇ..HMMM! ÜZÜCÜ!
SAYGILAR: MARİANNA BZHNR